[BARGAIN ve TUBROM] Luan Adası

Sabahın erken saatleri, denizci karakolunun antrenman sahasında serin bir esinti vardı. Güneş yavaşça yükselerek sahayı aydınlatıyordu. Bargain, sahanın kenarında unutulmuş, meditasyon yapar halde, gözleri kapalı nefes alıp veriyordu. Antrenman sahasında eğitim yapan denizcilerin sesleri ileriden duyuluyordu. Antrenman sahası geniş ve düzenliydi, kumla kaplı zemin denizcilerin ayak seslerini yumuşatıyordu. Bargain'in duruşu, aldığı iki haftalık disiplinli bahriyelik eğitiminden ziyade babasının öğretilerini yansıtıyordu.

Sahanın bir köşesinde, birkaç çaylak denizci, eğitmenlerinin gözetiminde temel eğitimlerini yapıyordu. Çaylak denizciler, sıralar halinde dizilmiş, ter içinde çalışıyorlardı. Bazıları, temel kılıç tekniklerini öğrenmeye çalışırken, diğerleri ise içi boş tüfeklerle nişan almayı deniyordu.

Sahanın diğer köşesinde, başka bir grup çaylak denizci, iplerle donatılmış bir alanda, sahanın köşesine dikilmiş yelken direğinde, yelken toplama ve düğüm atma pratikleri yapıyordu. Bir denizci, ismini tam hatırlayamasan da ismi Potato gibi bir şeydi, düğümü bir türlü atamayınca, arkadaşlarının hafif gülüşmeleri arasında eğitmen Asteğmen Renzo tarafından bir uyarı aldı: "Bir düğüm, hayatınızı kurtarabilir! Tekrar dene ve bu sefer doğru yap şunu!"

Asteğmen Renzo:

Potato??:

Başlangıç:

Nemli iklimin serin bir esinti ile kendini bahar huşusuna bıraktığı bir sabah, Bargain fiziksel olarak kendini yormak yerine mental olarak güçlendirmeye bırakmıştı. Sağlam vücut önce sağlam bir kafa ile başlardı ne de olsa. Yaptıklarını gözden geçirdi. Yapacaklarını irdeledi ve iç imgesini sağlamlaştırdı tekrardan.
Başlamadan biten bir dövüşün nasıl olacağını hayal etmeye çalışıyor ama hala aynı önek üzerinden ilerliyordu. Elbet varacaktı o noktaya, ancak "nasıl" sorusu hala belirsizdi. Yine de hayalinden vazgeçmeyecekti.

Meditasyon sonrasında saniye bile geçirmeden günlük programına uyacağı düşüncesine odaklandı ve çevresinde dolaşan pek çok denizci ve gürültü yavaş yavaş dolmaya başladı duyularına. Bunlardan son duyduğu ses ile gözlerini açtı. Asteğmen Renzo'nun bir çaylak başında olduğunu gördü. Başında nasıl durduğuna bakılırsa Patato'nun temelleri doğru şekilde edindiğinden emin olmak istiyor gibiydi.

Patato? Potato? Pototo? Biraz ağızında yuvarlayarak söyleyince bir kaç harfi hatırlamıyor olmasının sorun olmayacağını düşünerek yerinden tek harekette kalktı ve o tarafa yöneldi. Savaş sadece yumruklarla olmazdı ve bugün, şu anda, yine, en zayıf olduğu sosyal yönünü geliştirmek için bir adım atmaya karar vermişti.

Arkadaşların gülüşmeleri tanıdık gelmişti. Çocukken ne zaman birileriyle konuşmaya çalışsa Ken'de ona böyle gülerdi. Ama doğru kelimeleri nasıl kullanması gerektiğini göstermeyi de ihmal etmezdi.
Bu çaylaklara sadece gülüp geçilmemesi gerektiğinin göstermesi gerek.
Ya da onları bir güzel pataklayabiliriz

Asteğmene gidecek ve denizci selamını verip yüksek sesle ancak bağırmadan niyetini belirtecekti.
"Komutanım! Capcom adasından Bargain RYO, izin verirseniz arkadaş ile ilgilenebilirim"

Edit: Resimde atacaktım ancak resim linki yollamamıza izin vermiyor nedense

Bargain, hızlı bir hareketle yerinden kalktı ve Asteğmen Renzo'nun yanına yöneldi. Çaylak denizcilerin eğitim aldığı alana yaklaşırken, etrafındaki gülüşmeler ve mırıldanmalar yavaşça duyuluyordu. Bargain, Asteğmen Renzo'nun önünde durarak denizci selamını verdi ve yüksek, ancak bağırmadan net bir sesle Potato ile ilgilenebileceğini söyledi.

Şuan Capcom adasındaki küçük karakolun eğitim sahasındaydınız. Mali destekçiler, yani arkadaşının ailesi, adayı terk edince adadaki denizci sayısı hatırı sayılır düzeyde düşmüştü. Tam sayısını bilmemekle birlikte yaklaşık 40 küsür denizci kaldığını biliyorsun. Şuan burada, yelken eğitimi sahasında bulunan denizciler de adanın güvenliğinin zayıflaması üzerine gönüllü olarak denizciliğe kaydolan acemiler... Bir çoğu senin gibi bu adadan, yani Capcom'dan denizci olmuştu. Ancak tek tük başka adalardan bu adaya tayin edilmiş ve hâlâ bu adayı terk etmemiş denizciler de bulunuyordu.

Asteğmen Renzo, Bargain'e dönerek onu dikkatle inceledi. Kısa bir süre sonra hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Bargain, yelken toplamada ne kadar iyi olduğunu biliyorum. Adamızda kalan az sayıda denizcinin iyi eğitilmesi gerekiyor. İznim var, devam et."

Asteğmen Renzo'nun memleketi Capcom'du. Kendisi diğer komutanların aksine memleketi bu ada olan tek komutandı ve daha iyi imkanlar için adayı terk etme fırsatı olmasına rağmen bu adada kalıp kendisini acemileri eğitmeye adadı. Asteğmen Renzo'nun Bargain'i övmesi üzerine çevredeki denizciler arasında bir hareketlenme oldu. Bu sırada kalın sesli, yaklaşık 1.9 metre boyunda, kısa saçlı, 20-25 yaşlarındaki bir çaylak denizci, alaycı bir bakışla Bargain'e doğru lakayıt bir tavırla konuştu:

"Komutanım, bahse girerim bu veled tepeye çıkamadan ben yelkeni çözüp yere inerim." dedi

Bu yeni çaylak denizci, Bargain'in tanımadığı biriydi. Çevredeki diğer denizciler de bu durumu izlemeye başlamıştı, Asteğmen Renzo başta kaşlarını çattı. Bu denizci izin almadan konuşmuştu. Ancak bunun için azarlamadı. Onun yerine ortaya konuştu. "Anlaşılan bu yerde benim sözlerime güvenilmiyor." Sonra denizcilere bakmaya devam ederek, "Sen ne düşünüyorsun Bargain?" diye sordu.

çaylak:

Asteğmenden aldığı izin sonrası Capcom adasının genel hali düşmüştü kafasına. Hani derler ya bir elin parmaklarını geçmez, işte öylesine az olduğunu düşündü denizcilerin.
Sahi, Ne zamandır böyleydi? Doğru ya, her şey duygusaldı...

Ailesinden çok duymazdı buna dair yorumlar. Ancak denizciler arasında dedikodusu boldu bu konunun. Zira denizcilerin çoğunluğu yine bu adadan olmak zorundaydı artık.
Dolayısıyla konuşulan konularda yine içlerinde bulunduğu ada ile ilgiliydi.

Bargain önce kendisini süzen, ardından istediği izni veren Asteğmene bakıp hala neden burada olduğunu merak etti. Aldığı paradan olamazdı değil mi? Pekala başka bir adaya gidebilirdi.
Belki bunu konuşmalıydı uygun bir vakit. Yine aynı amaç uğruna çıkan iki zıt iç sesini duydu Bargain.
Sanki seni kaale alırda.
Yine de sormaktan zarar gelmez.

Denizcilerin hareketlenmesi sonucu düşüncelerinden sıyrıldı Bargain. Kendine güvenin bir genç Bargaine meydan okumuştu. Ancak üslerin yanında böyle konuşması doğru değildi.
Bargain duygularını pek gösteremeyen biriydi. Bu yüzden yapılan saygısızlığa ne kadar kızdığını belli edemiyordu.

asteğmende benzer duygular paylaşıyor olsa gerekti. Ancak çatılan kaşlarıyla değil, konumunun getirdiği ağırlık ile hareket etmiş ve Bargaine dönmüştü.

Bargain sanki mevcut duruşu yeterli değilmiş gibi tekrar hazırola geçip ve asteğmene cevap verecekti.

"Çocukça karşılaşmalar programımızın gerisinde kalmamıza neden olur diye düşünüyorum, komutanım."

Öfkesini açıkça gösteremese de en azından onaylamadığını ifade ettiği için memnun olacaktı Bargain.

Asteğmen Renzo, Bargain'in söylediklerini dikkatle dinledikten sonra, kalın sesli denizciye doğru döndü ve kaşlarını çatmadan ama ciddi bir tonla konuştu. "Guksoo, disipline ve hiyerarşiye uymayan bu davranışın cezasız kalmayacak. Hemen burada, herkesin önünde 100 şınav çekeceksin. Bu, denizcilik disiplini ve birlik ruhunu öğrenmen için iyi bir ders olacak."

Guksoo, başını eğip itaatkâr bir şekilde yere yattı, rahat şınav çekmesi için sağında ve solunda duran denizciler birer adım çekilerek ona alan açtı. Sonra Guksoo şınav çekmeye başladı. Asteğmen Renzo, Bargain'e tekrar dönerek, "Bargain, sen de Putson'a rehberlik et. Yelkende Putson'un yanına çıkıp yelkenin nasıl toplandığını nasıl bağlandığını ve düğümlerin nasıl atıldığını göster."

Önünde eski bir gemiden sökülerek kum zemine sağlamca çakılmış, yüksek ve kalın bir yelken direği duruyordu. Direğin alt kısmı, direği çevreleyen sağlam demir halkalarla yere tutturulmuş ve büyük metal kazıklarla yere sabitlenmişti. Direğin yüzeyi, deniz tuzu ve rüzgarın etkisiyle hafifçe aşınmış, ancak sağlamlığını koruyan eski ahşaptandı. Direğin üzerinde, zamanla oluşmuş çizikler ve çentikler, pek çok antrenmanın izini taşıyordu. Direğin ortalarına doğru, yaklaşık yerden bir metre yukarıda, birkaç demir halka ve ayak basamağı dikkat çekiyordu. Bu basamaklar, direğin tepesine tırmanmak isteyen denizciler için kullanılıyordu.

Direğin tepesine doğru, yelkenin büyük ve geniş beyaz kanvası yer alıyordu. Yelken, direğe ve halatlara bağlıydı, rüzgarla birlikte hafifçe dalgalanıyordu. Yelkenin kenarlarında, zaman zaman yamalanmış bölgeler ve düğümler dikkat çekiyordu; bu, yelkenin pek çok kez onarıldığını gösteriyordu. Yelkenin tam ortasında, büyük bir denizci sembolü -Martı, MARINE yazısı ve bu ikisi arasında bir çizginin iki ucunda küçük iki hilal- işlenmişti. Yelkenin alt kısmında, rüzgarla birlikte hafifçe sallanan ince halatlar ve ipler vardı. Yelkenin sağ tarafında beş sol tarafında beş taneydi. Bu halatlar, yelkenin kontrolünü sağlamak için kullanılıyordu ve her biri belirli bir görevi yerine getirmek için sıkıca bağlanmayı bekliyordu. Halatların bazıları, zamanla aşınmış ve hafifçe tüylü hale gelmişti, ancak hala işlevlerini yerine getirebilecek düzeydeydi.

Patson da direği tırmanmış ve yelken direklerinin sol kanadına boydan boya uzanıp sarılmıştı. Biraz korkuyor gibi gözüküyordu. Elinde birbirine karışmış üç tane halatı tutuyordu.

Patson:

Asteğmen renzonun meydan okuyan çaylağa verdiği direktif ile disiplini nasıl sağladığını gördü Bargain.
Sana müstehaktır Gak-guk seni!
Üzücü ama disiplini sağlamak lazım.
Çaylağın ismi pekte hafızasında kalmamıştı. Zira teğmenin neden bu adadan gitmediğini merak ediyordu. Çaylak Guksoo şınav pozisyonu alırken çevrede ki hareketlenme de dağılıyor olmalıydı işin bir sonuca ulaşmasından ötürü.
Bunu fırsat bilen Bargain komutana döndü ancak kendi düşüncelerini daha toparlayamadan rehberlik görevi almıştı bile.
Sor! Hadi sor işte!
Keşke dilim de yumruklarım kadar kuvvetli olsaydı

Ağzını dahi açamayan Bargain aynı ezberlenmiş kalıpta "Emredersiniz!" çekip Putson'nun başına geçti. geçmişin pişmanlıklarıyla yaşayacak değildi. Yine de başarısız bir sosyalleşme denemesinin müşküllüğü ile seslendi genç çaylağa
"Gidelim Putoto-san."

Muhtemelen isminin yanlış söylenmesi ile ilgili bir tepki alacaktı. Bunun karşılığında da samimi bir şekilde özür dilemesini bilirdi Bargain.

Yelken direğine varan ikili yukarı uzayıp giden antreman sahasına baktı. Mevcut bölüm boş görünüyordu. Putson herhangi bir direktif almadan yelekene çıkmaya başlamıştı bile. Onu arkasından izleyen Bargain Putsonun gittikçe artan titremesine şahit oldu.
Sonunda yelken direklerinin sol kanadına boydan boya uzanmış çaylağa baktı. Daha fazla hareket edemeyeceğini anlaması biraz zaman almıştı. Bir anda düşen jeton ile yanına çıkmaya karar verdi.

Öncelikle mevcut konumuna alışması için onunla konuşmayı düşündü. Ancak ne söyleyecekti ki? Keşke Ken burada olsaydı, o ne söyleyeceğini bilirdi.
"Sen...Nerelisin?"

Çuvalladım!
Önce yatıştırmak lazımdı. Bunun için telkin etmek gerekir. Ama laf ağızdan çıktı bir kere...

Bargain sözlerine devam edemeyecekti bu sorudan sonra. Çaylaktan alacağı karşılık sonrası ona nasıl yapması gerektiğini gösterecekti. Çünkü nasıl teselli edeceğini bilmiyordu.

Guksoo şınav çekiyordu ve sessiz sessiz sayıyordu. Yanında duran denizciler, onun cezasını sessizce izlerken, diğerleri de göz ucuyla Bargain ve Putson'a bakıyordu. Siz de Putson ile direğe yöneldiniz. Bargain, istemeden Putson'a "Putato" diyince, genç çaylak ismini düzeltti. "Putson, efendim," diye nazikçe hatırlattı.

Burası antrenman sahasının köşesinde, yelken için ayrılmış özel bir bölümdü. Başından beri burada duruyordunuz. Yaklaşık 5-6 çaylak denizci, şınav çeken Guksoo'nun yanında durmuş, sizi izliyorlardı. Bargain, Putson ile yukarı tırmanmaya başladı. Putson, direğin sol kanadına boydan boya uzanıp sarılmıştı. Halatları kendisi bağlamaya çalıştı ve birkaçını telaşlı telaşlı eline aldı. Birkaç saniyede elinde birbirine karışmış üç halatı tutuyordu, oldukça gergin olmalıydı.

Bargain, yukarıda Putson'a nereli olduğunu sordu. Başta anlamayan Putson, soruyu tekrarlattıktan sonra, "Capcom'luyum," dedi. "Buradaki diğer çoğu denizci gibi... Bizler iyi bir denizci olmazsak adamızı koruyacak kimse kalmaz efendim." dedi. Bu soru, en azından Putson'un dikkatini dağıtmış ve biraz daha kendine gelmesini sağlamıştı. Artık seni dinleyebilecek haldeydi.

Şimdi Bargain, Putson'a halatların nasıl bağlanacağını gösterebilirdi. Yelkenin sağında ve solunda beşer tane halat vardı. Her birinin ne işe yarıyordu ve bu halatlar nasıl bağlanıyordu?

Bu sırada, aşağıda Asteğmen Renzo, elinde küçük bir Den Den Mushi ile ciddi bir ifadeye bürünmüş, bir şeyler konuşuyordu. Kafasını hafif hafif sallayarak dinlerken, ne konuştuğu yukarıdan duyulmuyordu. Ancak yüzündeki ciddi ifade, önemli bir şeyler olduğunu belli ediyordu. Bir süre sonra görüşmesi sonlanmış ve sizi izlemeye başlamıştı. Arada bir araya girip diğer denizcilere "Bakın işte bu şekilde bağlayacaksınız. Ayağınızı Bargain'in koyduğu yere koymalısınız." gibi açıklamalar yapıyordu.

Putson, Bargain'in rehberliğinde yelken toplama ve düğüm atma işine daha fazla odaklanmıştı. Bargain'in gösterdiği her adımı dikkatle takip edecek ve uygulamaya çalışacaktı.

Guksoo'nun şınav çekmesini beklemeyen Bargain ismini yanlış söyleyip sonrada özür dilediği Putson'u alıp gitmişlerdi eğitim yerine.

Sorduğu sorunun etkisini bilemeyen Bargain aynı adadan çaylağın biraz rahatladığını görmüştü. Moral motivasyonu yerinde ancak cesareti düşüktü belli kiBiraz özgüven vermek adına. Adım adım bağlama tekniklerini gösterdi. Her adım da durup Putson'nun da aynısını yapmasını bekliyordu. Ne de olsa lider, yap diyen değil nasıl yapılacağını gösterendi gerçek hayatta. Bunu size hiçbir idman ve ya antreman öğretemezdi. Bargain'de bilmiyordu aslında. O sadece herkesin kendine yetebilmesini isterdi. Babası da bu şekilde öğretmişti ona tekniklerini.

Bir halat tamamlandıktan sonra diğerini kendisinin yapmasını bekledi. Arada unuttuğu takıldığı bir noktada Bargain hatırlatma yapmıştı sadece. Üçüncü halatta hata ve takılmaları daha da azalmıştı. Son halatı hiçbir rehberliğe gerek kalmadan yaptığını görünce Bargain memnun bir hırıltı çıkardı sadece
Tebrik edebilirdik.
Bu kadarı adam olana fazla bile

Halat bağlanırken gözü asteğmene kaymıştı Bargain'nin. İşlemler tamamlandıktan sonra övgü alan Bargain Asteğmene yöneldi Putson'a eğitimi iyice pekiştirmek için devam etmesini söyleyip Asteğmenin yanına gidecekti. Her zaman ki zıpkın gibi asker selamını verip ne olduğunu soracaktı.

"Komutanım! Bir sıkıntınız var sanırım?"

Bargain, Putson'a halatları bağlamayı öğrettikten sonra yelken direğinden aşağı indi. Asteğmen Renzo, Bargain'in selamını aldı, rahat ol komutu verdi.

"Komutanım! Bir sıkıntınız var sanırım?" diye sordu Bargain.

Asteğmen Renzo derin bir nefes aldı. "Luan Adası'nda korsanlar görülmüş. Bu bilgi 6. karargahtan geldi. Bize orayı araştırmak için bir ekip göndermemiz emredildi. Ancak burada az sayıda denizci var. Bu yüzden oraya gönderebilecek küçük bir ekip bulmamız gerekiyor."

İki üç saniye durup düşündü, sonra devam etti, "Seninle birlikte 5 acemi marine seç. Gerekli hazırlıkları yapıp bu gece yola çıkın. Buradan asker seçebilirsin. Yanına fazladan dümene geçecek bir rotacı, bir aşçı ve bir doktor atayacağım. Eğer görev çok tehlikeli bir hal alırsa, yeteri kadar incelemeyi yaptıysanız geri dönebilirsiniz. Ne kadar inceleme yapacağın görev komutanı olarak senin insiyatifinde olacak. Eğer çözebileceğiniz bir sorunsa çözün. Limanda boşta karavel tipi bir denizci gemisi var, onu alın. Akşam olmadan ofisime, topladığın gruptaki kişilerin ve yaptığın hazırlıkların listesini ver. Ekibinizin ismi S-A927 olacak. Görev ismi Luan Adası"

Bargain, emri aldıktan sonra hazırlıklara başlaması gerekiyordu. Eğitim sahasında şınav çeken Guksoo çevresinde 5 denizci vardı. Putson yelken direğinden aşağı iniyordu. Eğitim sahasının diğer köşesinde ise kılıç talimi yapan 4-5 kişi vardı. Guksoo şınav çekmeye devam ederken şınavlarını saymaya devam ediyoru. Derisi şınav çemekten kızarmıştı. Damarları belirginleşmişti. En son 88 dediğini duydun. Her ne kadar disiplinsiz izlenim verse de komutanın verdiği emri yerine getirme konusunda kararlı gözüküyordu. O, yerde şınav çekerken çevresinde farklı görünümlü denizciler onu izliyordu.

İlk denizci, kısa boylu ve kaslı bir yapıya sahipti. Kahverengi saçları kısa kesilmiş, gözleri Guksoo'ya takılmıştı. Görünüşünden başka bir şey çıkartamadın, odaklanmış ya da dalmış gözüküyordu. İkinci denizci, uzun boylu ve ince yapılıydı. Siyah saçları omuzlarına kadar uzanıyordu ve sakin bir ifadesi vardı. O da yanındaki üçüncü denizciye bir şeyler fısıldadı. Üçüncü denizci, orta boylu ve kaslı bir yapıya sahipti. Kısa siyah saçları ve sert bakışlara sahipti. Uzun saçlıyı dinlerken arada kafasını onaylar şekilde sallıyordu.

Dördüncü denizci, sarı kısa saçlı, ortalama boydaydı. Beşinciyle birlikte gülerek Guksoo ile dalga geçiyordu. "Hadi asker! Kaldır o koca kıçını. Daha çekecek 30 şınavın daha var!". Guksoo bir kez daha şınav için indi ve kalkarken 89 dedi. 11 şınavı kalmıştı ama yanındaki askerlere laf yetiştirecek hali yoktu. Beşinci denizci, uzun boylu ve geniş omuzluydu. Biraz kaslı bir bedeni var gibi gözüküyordu. "Toshi sana kaldır kıçını derken gerçekten kıçını kaldırmandan bahsetmedi. Yanlış anlama vücudun düz olmalı." diyerek akıl verdi. Buradan 4. denizcinin isminin Toshi olduğunu anladın.

Putson, yelken direğinden aşağı inmiş ve sana bakmıştı. Sen sahanın diğer köşesine bakarken sana doğru ilerlemeye başlamıştı.

Eğitim sahasının diğer köşesinde kılıç talimi yapan beş denizci vardı. İlki, uzun boylu ve geniş omuzluydu. Güçlü yapısıyla, kılıcını emin bir şekilde savuruyordu. İkinci denizci, kısa boylu ve çevik hareket eden biriydi. Hızlı kılıç darbeleri ve ani manevraları, onun çeviklik ve hızını gösteriyordu. İlk denizci ikinciye yukarıdan aşağı net bir saldırı yaptı. İkinci denizci ince bir ayak hareketi ile dönerek sağ yana kaçtı. Kılıç burnunun önünden çok yakın bir şekilde geçerek aşağı indi. Sonra ikinci denizci birinciye uzakta kalan elinde tuttuğu kılıcı kendi ekseni etrafında 180 derece dönerek birinci denizcinin göğsüne yandan vurdu. Anlaşılan kazanan ikinci denizci olmuştu. Üçüncü denizci, orta boylu ve kaslı bir yapıya sahipti. Antrenman yapan iki denizciyi izliyordu. Onlara bir şey söyledi ama sahanın diğer ucunda olduğun için anlayamadın.

Putson asker selamı verdikten sonra "Neye bakıyorsunuz efendim?" diye sordu.

Bu denizcilerin her biri farklı yeteneklere sahipti ve iyi bir ekip kurmak Bargain'in elindeydi. İsterse iletişime geçebilirdi. İsterse gözleriyle direkt seçebilirdi. Artık gerisi Bargainde

Değişiklik:

Asteğmenden aldığı cevap aslında tahmin edilmesi en kolay olandı.

Korsanlar...

Denizcilerin en büyük sıkıntısı.
Büyük korsanlar çağından beri bitmeyen dert.
Çalıntı para.
Zevk için şiddet.

Bargain korsanların motivasyonunu anlamıyordu. Korsan kafa yapısı kendisi için fazla kaotikti. Aslında Ken ile yapılan muhabbetinde de çok çıkardı bu karşısına. En iyi arkadaşının yorumuna bakılırsa Bargain için sivil hayatta kaotik olmalıydı.

Bargain buna kafa patlatır ve daha çok bilgi öğrenmek isterdi. Okuma-yazmayı öğrenmesinde ki en büyük motivasyonu bu olmuştu. Aldığı sonuç ise beklediği kadar sofistike değildi maalesef. En azından, basit bilgilere başkaları ile görüşmeden nasıl ulaşabileceğini biliyordu artık.

Asteğmenin tavsiyesi üzerine 4 acemi denizdci seçmesi gerekiyordu. Neyse ki işin zor yükünü Asteğmen alıp yanına gerekli mesleki becerilere sahip kişileri verecekti. Bu meslekleri yazdı kafasına.
Rotacı
Aşçı
Haritacı
Dümenci

Büyük bir sorun çıkmasını beklemiyordu belli ki Asteğmen. Sadece Luna adasını gözlemleyip geri dönmeliydiler. Bargain kendisi için en büyük sorunu belirtti öncelikle

"Komutanım, ilk defa böyle bir göreve atanıyorum. Malum çavuş olalı dahi çok kısa bir zaman geçti. Çaylakları seçmek ve onları görevlendirmek konusunda tavsiyelerinizi arz ederim..."

Kendisi şimdiye kadar hep görev almıştı sadece. Ne insanları koordine etmek ne de nasıl bilgi toplanacağı hakkında bilgisi yoktu. Şimdiye kadar sadece denileni yapmıştı. Emri doğru bir şekilde yerine getirmek ile emir vermek arasında dağlar kadar fark vardı.

Asteğmenden alacağı tavsiyeye göre hareket edecek olan Bargain sahaya da şöyle bir göz gezdirip kimi neye göre seçeceğini bilemez bir halde olduğunu göstermek istedi.

Sahaya bakıldığında bir uçtan diğer ucu görebiliyordunuz. Bu nedenle hala şınav çeken Guksoo'dan tutun yanında onunla dalga geçen çaylaklara kadar pek çok şey netti kendisi için.

Tavsiye beklerken gözlemlemeye ve konuşmasına devam etti.

"...Guksoo yanında ki denizciler bir şey yapmaktansa takım arkadaşlarını izlemeyi tercih ediyor gibi. Boyları posları yeterli ancak Gönülsüz iş yapan güçlü birindense gönüllü iş yapan daha az güçlü birini tercih edilmeli. Talim sahasındakilere ne dersiniz? Şu üçü iyi görünüyor gibi."

Bu sırada Putson'da gelmiş olmalıydı onunda sesini duydu. Ancak hala Asteğmenden kendisine yol göstermesini bekliyordu.

Teğmen Renzo, Bargain'in sorusunu ciddiyetle dinledikten sonra hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Anlıyorum Bargain," dedi, iki saniye düşündü ve bu genç denizciye tavsiyeler vermenin iyi olacağını düşünmüş olacak ki tek parmağını havaya kaldırarak konuşmaya başladı"Yeni bir görevdeyken sorumluluk almak endişe verici olabilir. Ancak liderlik, sadece emir vermekten çok daha fazlasını gerektirir."

Renzo, çevresine bakarak devam etti. "Guksoo'nun etrafındaki denizcilerle başlayalım. Güçlü olmaları elbette önemli, fakat gönüllü olmaları ve motivasyonları da değerlendirilebilir. Peki ya sana şunu sorayım: Bir denizci için motivasyon ne kadar önemli? Bir denizci emirleri uygulayabiliyorsa motive olup olmamasının bir önemi var mı?"

Bir an duraksadı ve Bargain'in düşünmesine fırsat tanıdı. "Talim yapan denizcilerle ilgili söylediklerin doğru olabilir. Ama şunu düşün: Bu tür bir görevde çeviklik mi, güç mü, yoksa strateji mi daha önemli? Görevde karşılaşabileceğin durumlara göre nasıl bir ekip kurmayı düşünüyorsun? Olası tehlikeleri düşün ve göreve uygun kimleri alabilirsin."

Teğmen Renzo, Bargain'ine sorular sorarak ona rehberlik etmeyi çalışıyordu. Yanlarına gelen Putson'u gösterip "Mesela Putson anlattıklarını güzelce uygulayabildi mi? Putson çaylak bir denizci, sence gelecek vaad ediyor mu?"   

Asteğmen Renzo'nun soruları bitmek bilmiyordu. "Aslında sorduğum sorular tek bir soruya açılıyor. Bir lider olarak ekibindeki herkesin güçlü ve zayıf yönlerini bilmek zorundasın. Peki ya bunu nasıl öğrenebilirsin? Bir insanın güçlü ve zayıf yönlerini en iyi anlamanın yolu nedir?.." iki saniye durup cevap vermeni bekledi Sonra ellerini kendi beline attı. "Onları tanımalısın Bargain. Kişisel eğitimin önemlidir ancak takım arkadaşlarını tanımazsan ileride bunun gibi bir liderlik görevi aldığında zorlanırsın. Bu yüzden arada antrenmanlarına ara verip sosyalleşmelisin. "

Son olarak, Renzo ciddi bir ifadeyle Bargain'e döndü. "Bargain, bu görevi başarılı bir şekilde yerine getirebilmen için kendi kararlarını vermen gerekiyor. Ekibini seçerken ve onlara görev vermeden önce onları tanımalısın. Söyleyeceklerim bu kadar."

Teğmen Renzo, Bargain'in düşüncelerini şekillendirmesine yardımcı olmak için bu soruları ve tavsiyeleri vererek geri çekildi. Bargain'in kendi kararlarını vermesi ve inisiyatif alması gerektiğini bilerek, ona güvendiğini belli etti. Tabii bu konuşma Bargain'e faydalı olmuş mudur orası tartışılır.

Asteğmene gelen sorulardan sonra aldığı hafif gülümseme anlayış doluydu. Belki de kendisi de bu yollardan geçmişti. Aynısı olmasa da benzer durumlarda kalmıştı.

Kendisine liderlik kelimesini kullanması bir anda sırtını dikleştirmesine neden olmuştu gerginlikle. Daha önce bulunduğu konumun getirdiği sorumlulukları düşünmemişti. Bargain başkalarını korumak gibi yüce bir amaç uğruna değil görevleri yerine getirmek ve kendisini amacına götürmeye yönelik bencil bir istek ile gelmişti buraya kadar.

Çevresine bakındığını görünce dikkatini verdi tekrar söylenenlere. İlk gelen sorunun cevabı basitti kendisi için
Emirleri uygulamak ile motivasyon arasında ki fark sonuç belli olduğunda ortaya çıkar. Bir sandığı yerden alıp masanın üstüne koymak sadece görevi yapmaktır. Ancak sandığın taşınmasını engelleyen bir nesne varsa onu yoldan çekmek motivasyon gerektirir.
Sadece sandığı yerine koyup kendi işine bakmak emri yerine getirmek için yeterlidir.
Masayı temizlemek emri içermiyor sonuçta

Ancak Bargain bütün bu düşüncelerini güzel bir şekilde dile getirebilecek biri değildi maalesef. Bu nedenle kısa bir cevap verdi  
"İkisi de önemli...olmalı"

Kendisine ait üç kelimelik bir cümleyi bile tek seferde söyleyecek sosyal becerisi ya da özgüveni yoktu. Asteğmen ise düşünmesi için duraksayıp cevabını aldıktan sonra deveam etmişti. Talim yapan denizcilerle ilgili konuşuyordu bu sefer. Bargain dinlemeye devam etti.
Olası tehlikeleri düşünüp karar vermesi gerektiğini biliyordu Bargain.
Ama zaten olası tehlikeleri nasıl kestirebileceğini bilemiyorum.
Ayrıca her şeye hazırlıklı olmak mümkün değil.

Yine de daha düz mantık bir cevap verecekti.
"Sadece gözlem yapılacağı için çeviklik güçten önemli sanırım"

Sırada Putsona gelmişti konu. Putsonun hala bir çaylak olduğu düşünülürse sadece halat bağlamasına bakarak gelecek vaat edip etmediğini kestirmenin haksızlık olduğunu düşündü Bargain
"Eğer isterse herkesin bir amiral olabileceğini düşünüyorum komutanım"
Cümlesinden o kadar emin değildi ki sesi kısılmıştı konuşurken. Kendisi bile yıllardır disiplinli olarak çalışırdı.
Babam, iradem ile doğru orantılı olarak güçlenme hızı kazanacağını söylemişti
Belki de babalık sadece ileriye atıyordu mevcut durumu

Asteğmenin soruları ise devam ediyordu. Sonunda bir insanı nasıl tanıyacağına yönelik gelen soru karşısında tam bir dumur olmuştu. Ancak dürüstlük ile cevap verdi
"Bilmiyorum komutanım"
Ast üs ilişkisinde ki insanlar aslarının bu kelimeyi kullanmasından hoşnut olmazlardı. Bir çözüm öne sürmek yerine vazgeçtiğini gösteriyordu çünkü.
Şimdi azar yesem haklıyım
yalan mı söyleyeyim kardeşim!

Ancak asteğmen ellerini beline atarak neşesinden hiçbir şey kaybetmeden sosyalleşmesi gerektiğini belirtince aslında bunca zaman gözlemlendiğini hissetti Bargain. Öylece savrulan bir yaprak parçası değildi havada ki. İzleniyor, yorumlanıyordu.

Bargain gözleri büyümüş olarak biraz daha kasılmıştı. Renzonun kendisine ciddi bir şekilde sözlerini bitirdiğini görünce kendi kendine tekrar etti anahtar sözleri
"...Kendi kararlarımı vermek..."
"Komutanım, ben kişileri belirleyebilirim. Sizden onlar gelene kadar olabilecek riskler ile ilgili bilgi almayı umuyordum. En azından ilk sefer için?"

Daha önce hiçbir insanın sorumluluğunu almamıştı Bargain. Şimdi ise yapacağı şuydu.
Çevik olanların bir takım kuracaktı. Genel amaç bilgi toplamak olduğu için kulağı kesik olanlarda işine yarabilirdi. Putson ile başladı
"Putson-san, bana şu şu şu çevik olanları topla buraya getir."

Putsonu beklerken komutanı dinlemeye koyuldu Bargain.

Bargain komutanına olası tehlikeleri sormuş ve Putson'u kılıç taliminde gördüğü çevik denizciyi çağırması için görevlendirmişti. Putson giderken Bargain, komutanının ne diyeceğini dikkatle dinlemeye koyuldu.

Teğmen Renzo, cebinden 50x30 cm'lik bir South Blue haritası çıkardı ve Bargain'e gösterdi.

South Blue Haritası:

"South Blue'da üç tane kurtarılmış bölge var, hepsi de korsan bölgeleri, denizciler bu korsanları ortadan kaldırmak için uzun zamandır fırsat bekliyor. Ancak henüz bir hareket yok." dedi. Harita'da Capcom adasının üstündeki adayı göstererek devam etti, "Luna Adası, Komodo Ejderi Korsanları bölgesine yaklaşık iki gün uzaklıkta. Bu korsanlar dört gemilik bir gruptur. En kötü ihtimalle onlardan biriyle karşılaşabilirsiniz. Bayraklarında komodo ejderi kafatası var, bu işaretle onları tanıyabilirsiniz."

Asteğmen, bir an durakladı ve ardından ekledi, "Ancak, bu korsanların kaptanının sizin görevinize karışmasını beklemiyorum. Kaptanları genellikle kendi ininden çıkmaz. Yine de dikkatli olmanızda fayda var ama bence civardaki herhangi bir başıboş korsan grubu şımarıkça adaya el koymayı çalışıyor."

Bu sırada Putson, yanında iki denizciyle geri döndü. Biri kılıç talimindeki çevik denizciydi, diğeri ise Guksoo ile dalga geçen sarı saçlı denizciydi. Her iki denizci de Bargain'e selam verdiler.

İlk denizci, kendini tanıtarak konuştu, "Merhaba, adım Erik. 18 yaşındayım efendim. Normal denizci erim efendim. Babamdan öğrendiğim kılıç tekniğim var efendim." Sarı saçlı denizci de selam vererek kendini tanıttı, "Ben de Zeke. 19 yaşındayım. İzcilik konusunda bilgim var efendim."

Putson sarı saçlı denizciyi sen demeden çağırmıştı. Belki de Zeke'nin çevik biri olduğunu düşünüyordu. En azından görünüşüne bakarak hantal gözükmediğini söyleyebilirdin.

Erik:

Zeke:

Komutanın cebinde her daim harita olmasını önce garip buldu Bargain.
Aklında tutamıyor mu koca asteğmen
Ezberlemek yerine elinin altında bulunması daha iyi sanırım

Bargain haritayı incelediğinde bir an denizin ne kadar engin olduğunu düşündü. Calm Belt arasında kalan 4 denizden birinde ki haritaya bakarken her bir renkli ada da ne kadar çok insan olduğunu düşündü. Diğer denizlerle birlikte düşününce kimbilir kimler vardı bu lağıt parçasının temsil ettiği denizde. Maviliklerin ortasında ki yeşiller yerini Calm Belt ile belirlemiş, kırmızı kayalıklar ile dört parçaya ayrılmıştı.

Asteğmen konuşmaya başlayınca kendine geldi Bargain. Şimdiye kadar denizcilikte her zaman denileni yapmış Bargain daha yeni üniforması dışında bir şeyler giyebilmeye başlamışken aslında kafalarına göre ilk rasgeldikleri korsanlarla dövüşmediklerini fark etti Bargain.
Demek daha detaylı bir çalışma var korsanlarla ilgilenmek için
Git vur işte ne planı
Kendisine gösterilen adaya bakıp dinlemeye devam etti.

Komodo Ejderi korsanlarını ilk defa duyuyordu. Aslında hiçbir korsan ismini aklında tutmazdı. Verilen görev "Şunlara izin vermeyin!" varyasyonları şeklinde idi daha çok. Luna adasına giderken mevcut olan olası tehlikelerden ilkiydi 4 gemilik filosu ile.

Asteğmenin duraksamasına bakılırsa komodo ejderi kaptanıyla görüşmeleri az ihtimaldi. Luna adasına komodo ejderlerinden ziyade başka bir korsan grubu çökmeye çalışıyordu. Kaptan lafını duyunca Bargainin omuzları dikleşti gerginlikle. Amaçları ya da yaptıkları ne olursa olsun her zaman üst makamdakilerin alttakilerden güçlü olduğunu görmüştü. Bir denizci iken bile bu kadarına kafası eriyordu.

Putson çıkagelmişti bu sırada. Erik ve Zeke kendisini tanıttıktan sonra Bargain onları şöyle bir tarttı. Bu sırada bir şey söylemesi gerektiğini hissediyor ancak ne olduğunu bilmiyordu. Bir an aklına dolan yıllar ve eğitimine baktı ve ağzından tek bir kelime çıkartabildi.

"Rahat!"
 
Her "hazır ol!"dan sonra komutanın direktiflerini beklemelerini sağlayan komut dolmuş ve taşmıştı ağzından. Ardından Asteğmene döndü ve başka söyleyecek bir şeyi olup olmadığına baktı. Asteğmeni dinledikten sonra başka sorusu yok ise Yarın sabah için hazır olacaklarını söyleyecekti. Akşamına asteğmenin kendisine atayacağı rotacı, aşçı, haritacı ve dümenci ile tanışacaktı. Sonrasında gideceklerini gemiyi görecek ve bir eksik varsa tamamlanmasını söyleyecekti. Ardından yarına hazırlık için gerekli eşyalarını akşamdan özenle katlayacak ve S-A927 ekibinin lideri olarak göreve hazır ve nazır bekleyecekti.

Ancak bunlardan önce Asteğmen ile konuşması bitmiş ise Zeke ve Eric'e dönerek şöyle diyecekti.

"Ne yapabileceğimizi görmemiz lazım. Tahtadan birer silah alın talim yapalım.

Amacımız birbirimizi yormak ya da yaralamak değil. Neler yapabileceğimizi görmek. Ben "yeterli" diyene kadar devam edin."

dedikten sonra talim alanına geçecek ve ikisinin birden kendisine saldırmasını isteyecekti.

Bargain, komutanın çaylakları eğitmek için yanında harita taşıdığını tahmin edememişti. Ona biraz garip gelmişti bu durum.

Bargain, "Rahat!" komutunu verdikten sonra, Asteğmen Renzo Putson'a döndü ve ona, "Putson, Guksoo'nun yanında onu izleyen kısa saçlı elemanı da buraya çağır. O da ekibe katılacak" dedi. Bu da anlaşılan asteğmenin sana bir kıyağı olmuştu. Putson hızla uzaklaştı ve kısa süre sonra kahverengi, kısa saçlı bir denizciyle geri döndü. Gelen denizci sessiz birine benziyordu ve hemen selam vererek kendini tanıttı. "Adım Ricky, 25 yaşındayım," dedi.

Asteğmen Renzo, kalan işleri Bargain'e bıraktı ve "Şimdi karakolda işlerim var, sana güveniyorum Bargain," diyerek oradan ayrıldı.

Bargain, yeni ekibiyle birlikte antrenman yapmanın vakti geldiğini düşündü. "Ne yapabileceğimizi görmemiz lazım. Tahtadan birer silah alın, talim yapacağız. Amacımız birbirimizi yormak ya da yaralamak değil, neler yapabileceğimizi görmek. Ben 'yeterli' diyene kadar devam edin," dedi.

Kılıç talim sahasına yürüdüler. Önceden orada talim yapan denizciler gitmişti ve saha boştu. Bargain, Zeke ve Erik'i karşı karşıya getirdi.

Sarı saçlı Zeke, uzun, tahta bir sopa kullanıyordu. Açık mavi saçlı Erik ise bir yaralanma olmasın diye katanayı andıran kılıcını kınından çıkartmadan kullanacaktı. İkisi de hazır olduklarını belirten bir duruş sergilediler ve Bargain'in işaretiyle dövüşe başladılar.

Erik, katanasını kınında tutarak hızla ileri atıldı. Ayaklarının çevik hareketleriyle Zeke'nin etrafında döndü ve hızlı bir hamleyle Zekenin sırtına doğru kılıcını saplamayı çalıştı. Ancak Zeke, uzun sopasıyla Erik'in hareketlerini izliyordu. Sopayı ustalıkla yukarı doğru savurarak Erik'in saldırısını kesti. Erik, defansif bir şekilde geri çekildi ve tekrar saldırıya geçti, bu kez Zeke'nin sol tarafına yöneldi. Zeke, sopasını hızla indirerek Erik'in kılıcına kınına yakın yerden bir darbe indirdi ve Erik'in kılıcı aşağı yana savrulurken eğilip tek elini zemine koyan Erik, bir anda kılıç tutan elini yere koyup amuda kalktı. İki yana açılmış bacaklarından biri hızla Zeke'nin yandan çenesine yöneldi. Zeke son anda sopasını kendisini korumak için havaya kaldırabilmişti. Sopasına gelen darbe Zeke'yi bir adım yana sendeletti. Yana sendeleyen Zeke momentumdan destek alarak kendi etrafında bir tur dönerek sopasını yana açtı. Hızla dönen sopa, amuda kalkmış Erik'in karnına geldi. Erik yere düştüğünde Sahanın zemininden küçük bir kum bulutu havalandı.

Zeke, yumruğunu kendi avcuna gömerek selam verdi. Erik gülerek kalktı ve "Tebrik ederim. Gerçekten etkili bir savunma yaptın." diyerek Zeke'yi tebrik etti. Zeke de gülerek "Senin de aniden ellerinin üstüne çıkman beni şaşırttı." dedi. Sonra Zeke sana döndü. "Efendim isterseniz devam edebiliriz." dedi. Ayrıca Putson ile Ricky daha test edilmemişti. Vermek istediğin tavsiyeler varsa verebilirdin. Antrenmana dahil olmak istersen olabilirdin.

Bir süre sonra Putson ile Ricky karşı karşıya gelmişti. Sonra dövüş başladı

Putson, tahta kılıcını sıkıca kavrayarak Ricky'ye doğru hızla atıldı. Ricky, kollarını hafifçe kaldırarak dövüş pozisyonunu aldı ve Putson'un ilk saldırısını dikkatle izledi. Putson, kılıcını yukarıdan aşağı doğru hızla savurdu, ancak Ricky çevik bir hareketle yana doğru sıyrılarak saldırıdan kaçındı. Ricky, Putson'un kılıcı yere inmeden hemen önce, sağ yumruğunu hızla ileri fırlattı ve Putson'un göğsüne doğru bir darbe indirdi.

Putson, darbenin etkisiyle bir adım geri sendeledi, ancak dengesini hemen toparlayarak kılıcını savunma pozisyonuna çekti. Ricky, bu fırsatı değerlendirerek hızlı adımlarla ilerledi ve Putson'un yan tarafına bir dizi yumruk savurdu. Putson, kılıcını çevik bir şekilde hareket ettirerek Ricky'nin yumruklarını savuşturmaya çalıştı, birkaç yumruk kılıca gelmişti ancak Ricky'nin son derece hızlı hareketleri birkaç darbenin, Puton'un yan tarafına isabet etmesine neden oldu. Putson en son dayanamayıp geri geri kaçarak "Tamam kaybettim daha çok vurma" diye dövüşten kaçtı. Sonra yere çöküp acıyan kaburgalarını tutmaya başladı. Ricky yanına gelip iyi olup olmadığını sordu. Putson iyiyim anlamında başını salladı. Bir süre sonra ayağa kalktı. Daha iyi gözüküyordu.

Kısaca, Zeke sopa tekniğinde iyi gözüküyordu. Erik çeviklikte iyi gözüküyor. Putson... Putson Allaha emanet. Ortalama bir denizci gibi. Ricky de hızlı reflexlere sahip gözüküyordu anlaşılan dövüşürken demir eldiven kullanacaktı. Ekibiniz asteğmenin ayarladığı diğer üyeler dışında böyle. Tabi eleman değiştirmek veya eklemek istersen yapabilirsin.

Ricky:

Asteğmen birini daha çağırmıştı yanlarına. Üssünün tavsiyesi ve direktiflerine can kulağı  kesilen Bargain kişi sayısının artmasından memnundu.
Asteğmenin bize kıyağı iyi olabilir
bir zahmet yapsın o kadarını

Gelen denizcinin adı Ricky idi. Bargain kahverengi kısa saçlı denizciyi süzdü ve talim alanına çağırdı diğer iki eleman ile birlikte

Zeke etrafında dönerek momentumunu iyi kullanabiliyor gibi duruyordu. Erik ise çevik ve doğru hamle kararlarında iyi gibiydi. Verebileceği ekstra bir tavsiye yoktu Bargain'nin.
Ayrıca Sportmenler.
Ama zayıflar

Bir tavsiyeden ziyade babasının öğretilerinden birini paylaşmaya karar verdi. Zira silah eğitimi denizcilik ile sınırlıydı.
"Güçlü yanlarınızı iyi geliştirmişe benziyorsunuz. Buna devam edin ancak zayıf yanlarınızı da unutmayın. Tebrik ederim. Bu kadarı yeterli."

Daha sonra Putson ve Ricky karşı karşıya gelmişti. Sonuç olarak Putson çabuk pes etmiş gibiydi.
İkisi içinde aynı cümleyi kuran Bargain devam etti.
"Ricky, hızın her zaman mesafeyi kapamaya yetmeyebilir. Düz saldırılar yerine kenarlarda ki açıklıkları da kullanmak isteyebilirsin. Ve Putson..."
önce şöyle bir süzdü Putson'u sözlerine devam etmeden önce. Hevesini kırmak istemiyordu. Bu nedenle biraz yuvarlak konuşmak istedi.
"Yenilgiyi kabul etmekte bir erdemliktir. Ancak yine de kalbine bu kadar kolay kem vurmamaya çalış. Eminim sana karşı düz olarak saldıran daha güçlü bir rakibe karşı fizik gerektirmeyen taktikler bulabilirsin."

Ardından görev ile ilgili ne düşündüklerini soracaktı 4 kişiye de. Ardından şöyle devam edecekti sözlerine
"Sadece gözlemleme görevi olsa da nelerle karşılaşacağımızı bilemeyiz. Ben elimden gelirse korsanların ilerleyişini destek gelene kadar durdurmak isterim. Tabii ki hiçbir kayıp vermeden bunu yapmalıyız."

Bargain, çoğu yaşça kendisinden büyük olan denizcilerin kendisini dikkatle dinlemesini garip bulabilirdi. Evet rütbece üstteydi ancak bu rütbeyi almasının sebebi yaptığı başarılardan çok etkili bir dövüş tekniği bilmesiydi. Belki de gideceği ilk önemli görevde lider konumuna gelen Bargain için bu ilgi, alışık olmadığı ancak zamanla alışması gereken bir şeydi.

Zeke, Bargain'in kendisini tebrik etmesinden sonra selam vererek, "Teşekkür ederim, efendim. Zayıf yönlerimi geliştirmeye devam edeceğim," dedi. Erik ise, "Teşekkürler komutanım" diye ekledi.

Ricky, Bargain'in önerisini başıyla onaylayarak, "Evet efendim" diyerek onayladı. Putson ise diğerlerinden daha etkilenmiş gözüküyordu, "Teşekkür ederim, efendim. Öğretilerinizi dikkatle benimseyeceğim!" diye yüksek olmayan bir sesle bağırdı. Bargain çok etkileyici bir konuşma yapmış sayılmazdı ancak rütbe olarak üstleri olması sebebiyle sorumlu olduğu mürettebatı nispeten etkilemeyi başarmıştı.

Bargain, ekibi değerlendirdikten sonra, "Peki, görevle ilgili düşünceleriniz neler?" diye sordu.

Zeke elini çenesine koyarak bir an düşündü ve konuşmaya başladı. "Luna Adası son elli yılda artan dövüş tarikatlerinden birine ev sahipliği yapıyor diye biliyorum. Ben de Çift Ay tarikatinden gelip denizciliğe kaydoldum. Ustam bahsetmişti, öyle hatırlıyorum" dedikten sonra kaşlarını çatıp baş parmağı ve işaret parmağı ile kendi burnunu sıkarak düşünmeye başladı. "Neydi ismi... Boza mı Koza mı.. Öyle bir ismi vardı sanırım tarikatin."

Erik ise,  "Luna Adası'na dair garip bir söylenti duydum," dedi hafifçe gülümseyerek.  "Gece olduğunda, adada ışıklar yanarken havada uçan bir tek boynuzlu at gördüklerini söylerlermiş." Bunları söylerken sanki çok havalı bir şey söylüyormuş gibi davranmıştı. Zeke bu bilgiye alayla karışık cevap verdi, "Atın üstünde de şişko sakallı bir amca falan var mıymış?" diyerek güldü.

Bargain, ekibi ile yaptığı konuşma sırasında uzun zamandır eğitim sahasında olduklarını fark etti.. Güneş batıya doğru eğilmişti ve saat yaklaşık ikiye yaklaşıyordu. Öğle yemeği saati yaklaşırken, hazırlıkların bir an önce yapılması ve asteğmene rapor verilmesi gerektiğini biliyordu.

Şimdi harekete geçerse, yemek yiyip hazırlıkları bitirip asteğmene rapor verip anca yola çıkabilirdi. Ayrıca ekibine bu planı haber vermeyi unutmaması da önemliydi.

Üstüne çok düşünmemişti söylediklerinin Bargain. Duymaktan ezberlediği sözleri tekrarlamak ya da yaşadığı eğitimde duyduklarını aktarmak gibi hissetmişti. Karşılığında aldığı dikkat ise alışılmadıktı. Daha önce de asları ile konuşurdu. Ancak daha önce böylesine dinlenildiğini hatırlamıyordu. Denizci üniforması giymek zorunda kalmadığından beri çok kısa bir zaman geçmişti. Öyle ki rütbesi üzerine giydiği kumaş parçası kadar bol geliyordu.

Sözlerini bitirdiğinde kendisine bakan gözlere, uzanan kulaklara ve dikkat kesilmiş suratlara baktı. Neredeyse  oradan uzaklaşmak isteyecekti bütün dikkatlerin üzerinde olduğunu hissedince.
İstediğim bu değil mi? Bu değil mi??
Buna alışmam mı gerekecek gerçekten?

En azından zıt bir durum olmayacağını düşündü Bargain, aldığı tepkiler karşısında. Programı bozmak istemezdi. Konuyla ilgili düşüncelerini dinlerken ciddi duruyordu.

Zeke bir tarikatten bahsedince bunu kafasına not etti ve karşılık verdi

"İsmi net olarak öğrenelim"

Babasından edindiği bir huydu bu. İnsanlardan bir şey yapmasını istediğinde beraber yapmak ister gibi söylemek gerekirdi. Babası tam olarak böyle yapar ardından elinden gelen yardımı esirgemezdi. Evde "yemek yapalım" dedikten sonra sadece salata hazırlardı belki. Zira ateşi yakmak ve odun toplamak gibi görevleri de vardı. Annesinin buna yorum yaptığını hatırlıyordu Hayal meyal. Soeno, insanlara ne yapılacağı söylemek yerine ne yapılacağını göstermek kişilik ve ego arasındaki farkı gösterdiğinden bahsederdi. Oğluna lider olma yolunda akıl vermeyi amaçlıyordu anlaşılan. Bargain için ise daha uzun bir yol vardı bu konuda. Ama temelleri sağlamdı babasının davranışları sayesinde.

Erik tek boynuzlu bir attan bahsedince aklına dört denizin ötesine dair duyduğu efsaneler geldi. Hayallere sığmayan Grand Line ve Şeytan meyvelerine dair duyduklarını düşündü. Zeke takım arkadaşına takılınca eğlenmelerine izin vermek ister gibi tebessüm etti ancak kimseyi rencide etmemek için bunu kısa tuttu.

Öğle saatini geçtiklerini fark etmişti bu sırada. Asteğmene rapor vermek üzere kendisiyle birlikte 5 kişilik grubu dağıtmadan önce gerekli hazırlıkları yapmalarını söyledi ekibe. Ayrıca her birine birer özel görevde verdi. Zeke için görevi söylemişti zaten.

"Erik, bir kişilik kontenjanımız daha var. Havada hareket eden hedefleri vurmak konusunda iyi bir denizci bulup bize katılmasını rica edelim. Ricky ve Putson, gemimizin hangisi olacağını öğrenin ve ihtiyaçlarımızın tam olduğundan emin olalım. Ben Asteğmene rapor verip size katılırım. Ama önce...yemeğe geçelim."

Hep beraber yemek yemeyi kast ettiğini belirtmek üzere yemekhane tarafına dönmüş ancak kafası hala ekibe dönüktü gelmelerini beklemek için. Yemekte aynı masaya oturup daha sonra dağılmayı düşündüğü belliydi. Yemekten kalkarken sabah erken saatte geminin orada buluşmak üzere Ricky ve Putsonun geminin yerini kendilerine iletmesi için gerekli bilgileri paylaşmak isteyecekti.

Asteğmene verdiği rapor konuşulanlardan ibaret olacaktı. Ardından gidip her bir görevin nasıl ilerlediğine bakacak ve katkı sağlamak ya da yardım etmek için yapabileceği bir şey var ise ona yönelecekti. Bütün hazırlıkların Güneş batmadan bitmesini istediği açıktı.

Bargain, kendini, babasının ona öğrettiklerini hatırlatarak toparladı. Lider olmanın, insanlara ne yapılacağını söylemek değil, onlarla birlikte yapmak olduğunun farkındaydı.

Zeke'nin Çift Ay tarikatı ve Luan adasındaki diğer tarikatler hakkındaki yorumunu dinledikten sonra, "İsmi net olarak öğrenelim," dedi. Babasından aldığı bir alışkanlıkla, bu tür görevleri paylaşmanın ve beraber yapılacak bir iş gibi göstermenin insanları daha istekli kıldığını öğrenmişti. Erik'in tek boynuzlu at hikayesine ise kısa bir tebessümle karşılık verdi.

Saatin farkına varan Bargain, planlarını uygulamaya koymanın zamanının geldiğini fark etti. Ekip arkadaşlarına dönerek emirleri ve direktifleri verdi. Sonra birlikte yemeğe doğru yürümeye başladılar. Yürürken sessizliği bozan Putson oldu ve Erik'e "Şu dönmeli hareket dövüş tekniğinin bi parçası mı yoksa bir anda mı aklına geldi?" diye sordu. Erik hafifçe gülerek cevap verdi. "Tam olarak özel bir hareket denemez, bir anlık öyle yapmam gerekiyormuş gibi hissettim. Ama dövüş tekniğim de hız ve esnekliğe dayalı."

Yemekhane, denizcilerin dinlenmek ve yemek yemek için bir araya geldikleri geniş bir alandı. İçeri girerken, kalın ahşap masalar ve sıralar göze çarpıyordu. Büyük bir kazan, buhar çıkışıyla sıcak çorbalar sunarken, yan taraflarda kızartılmış balıklar, patatesler ve taze ekmekler sıralanmıştı. Denizciler, kendilerine ayrılan porsiyonları alarak masalara dağılıyordu.

Bargain ve ekibi, yemeğini alıp bir masanın etrafında toplandı. Sofrada konuşmalar hafifçe başladı. Zeke, Luna Adası'ndaki tarikattan konuyu açar, "Yemekten sonra iletişim birimine gidip bizim köydeki karakola haber yollayacağım. Biz yoldayken Tarikatın ismini öğrenip bize bildirirler" dedi. Putson ise çorbasından bir kaşık alarak, "Burada Capcom'lu olmayan çok denizci kalmadı. Sizin köy nerede?" diye sordu. Zeke,  "Kalyon Adasının yanındaki küçük adalar var ya, onlardan biri işte." dedi. Richy ise, "Umarım Luna Adası'nda bir tek boynuzlu at görürüz, yoksa üstüne binip uçma hayallerim suya düşecek." dedi ve masada küçük bir kıkırdama oldu.

Bargain, raporunu vermeye gitmek üzereyken Erik'in yanında birini getirdiğini fark etti. Antrenman sahasında daha önce görmediği, denizci gömleği giyen, olgun görünümlü, siyah saçlı bir kadındı bu. Ten rengi koyu, gözleri keskin ve duruşu kararlıydı. Erik, "Komutanım, bu kişi Esme," diyerek tanıttı kadını. "O, hedef vurma konusunda oldukça yetenekli bir nişancı. Ekibimize katılması için önerdim."

Esme:

Bargain'in takımındaki ilk kadın üye Esme olacaktı. Genel olarak sosyal bir karakter olarak sayılmayan Bargain, grubuna kadın gelmesini nasıl karşılayacaktı?

Esme, "Merhaba efendim! Ben Esme, onbaşı rütbesinde bir denizciyim. Tüfek ile atış konusunda kendime güveniyorum." diye sert bir ifadeyle denizci selamı verdi.

Bargain, Esme ile tanıştıktan sonra Ricky ile görüştü, gemi hakkında bilgiler aldı. İki sağda iki solda olmak üzere 4 top vardı. Her topun yanında, kutularda 6'şar gülle vardı ayrıca toplar doluydu. Geminin en alt katındaki depoda 40 gülleli bir cephanelik bölümü bulunuyormuş. Erzak olarak da bol miktarda kuru gıda, konserve, pirinç, et, balık, sebze ve meyve bulunuyor. Toplam 100 litrelik su deposu da ayrıca mutfağın arkasındaki kilerde bulunuyor.  Gemide her kişi için birer yedek kılıç konulmuştu. İki adet yelkene ve bir adet kaptan kamarasına sahipti. Geminin -1. katında 2'şer kişilik 6 kamara bulunuyordu. -2. kat da depo ve 3 adet 5 kişilik zindandan oluşuyordu. Bargain, Ricky'nin anlattığı bu bilgileri gemiye gittiğinde doğrulayabilirdi.

En sonunda asteğmene yazılı raporunu sunmak üzere yola çıktı. Aseğmenin odasına girdiğinde, raporunu sundu ve asteğmen kağıdı dikkatlice incelemeye başladı. Rapor, takımının durumu, Luna Adası hakkında öğrendikleri ve yapılan hazırlıkları ve geminin durumunu içeriyordu. Asteğmen, gözlerini kağıttan kaldırmadan, "Hazırlıklar tam görünüyor. Bu listeye göre yola çıkabilirsiniz," dedi ve onayını verdi. Tam kağıda damga vuracakken durdu, Bargain'e yardımcı kaptanın kim olacağını sordu.

Asteğmen onayladıktan sonra, Bargain odadan ayrıldı ve artık yapılacak son bir şeyler varsa yapabilirdi. Artık eşyalarını toplayıp limana inmeden önce karakolda geçirebileceği son iki buçuk saatti bu.

NOT:

Bargain yemeğe giderken ekibin kendi içinde ki muhabbeti geldi kulağına. Putson fiziksel yetenekleri olan biri değildi belli ki. Ancak bu açığını sosyal olarak kapatıyor gibiydi. Onun bu alışkanlığı ekip içinde soğu rüzgarlar esmeden ilerleyebileceklerini düşündürttü Bargain'e
Onu ekipte tutmak ortamı şenlendirecektir.
Onu kullanabiliriz

Yemek çeşidi çok, ekmekler tazeydi. Burnuna dolan kokuya bakılırsa yemekten yine memnun kalacaktı. Özel bir damak tadı yoktu ancak lezzetli bir yemeğin hem zihni hem bedeni performansı olumlu olarak etkilediğini biliyordu. Yol şartlar zor olmasına rağmen sadece lezzetli yemeği bekleyen denizci tayfaları vardı. Burada ki lezzet, az kişiye servis edilmesinden kaynaklanıyor olmalıydı.

Aynı masaya oturan S-A927 ekibi kaynaşmaya devam etmekteydi. Zeke aldığı görevi nasıl yapacağını anlatmaya başlayınca diğerleri de muhabbete devam ediyordu. Bargain söylenenlere yorum yapabilir ya da şakaya gülebilirdi. Ancak Sadece tebessüm etti. Akşam konuya nasıl dahil olabileceğine dair aklına gelen fikirlerle pişman olacak ve uykuya zor dalacağını henüz bilmiyordu.

Bargain rapor için ekibe bir nişancının daha katıldığını gördü. Esme'yi Erik getirmişti. Raporunu ekibin tamamlanması üzerine verecek olmasından ötürü biraz rahatladıysa da Esme'nin kadınsal cazibeleri ile biraz afallamış ve yüzü kızarmıştı. Derisinin ateşi çıkmış gibi yandığını hissedebiliyordu.

Esme sert bir şekilde kendisini tanıtırken Bargain'de burnunu çekti ve genzinden akan sıvıyı yuttu. metailk tad burun kanaması olduğunu gösteriyordu.
Hepimiz denizciyiz burada, evet. Önünü kapasa güzel olurdu ama.
Hatun süslüymüş. denizcilere ne zaman mini etek gelecek!

"Rahat! Erik, gerekli talimatları verirsin. Benim rapor vermem gerek."

Herhangi bir karşılık beklemeden yoluna devam etti Bargain.

Ricky ile görüşmenin ardından beraber gemiye gidip malzemeleri teyit etmek istedi. Sayım tamamlandıktan sonra aşçı ile de görüşüp istediği bir şey olup olmadığını soracaktı.

Son olarak Asteğmene rapor sunmaya giden Bargain yardımcı kaptan sorusu ile basbayağı afallamış, neredeyse yürürken bir taşa takılmış gibi hareketlenmişti. Sonunda tekrar dikleşip doğruyu tüm çıplaklığı ile belirtti
"Seçmedim Komutanım."
Biraz bekledikten sonra kafasını yana düşürüp şöyle devam edecekti.
"Neye göre seçeceğim hakkında fikrim yok...komutanım"
Sanırım yokluğumda her şeyi emanet edebileceğim bir olmalı.
En güçlü kişiyi seçmek lazım.
Asteğmenden tavsiye bekleyecekti.

Bargain meditasyon yaparak günü bitirmeyi ve Esme karşısında afallamadan görevi ve ünvanına yakışır olarak hareket edebilmek için zihinsel olarak kendini hazırlamaya koyuldu. Günü bu şekilde bitirecek ve şöyle bir özeleştiri yaptığında yemekte ekibi ile konuşabileceği konuları hatırlayacaktı. Hepsine dövüş stillerini sorabilirdi. Hepsine nereli olduklarını sorabilirdi. Hepsine yemek hakkında yorum yapabilirdi...Kafasına bir kere vurup meditasyona devam ederek sakinleşmeyi uygun gördü.

Ardından tam saatinde yatıp tam saatinde kalkmak üzere yatağına gidecekti.

Bargain, yemek sırasında kendi aralarında sohbet eden ekibi dinlerken sessiz kaldı. Yemek sırasında konuşmaması kimsenin dikkatini çekmemişti. Esme'yle tanışırken aniden burnunun kanaması Bargain'in bir an önce oradan ayrılmasını gerekli kılmıştı. Esme "Komutanım iyi mi-?" diye sorarken Bargain hızla Erik'e talimatları bırakıp uzaklaştı.

Asteğmenin ofisinde, raporunu sunduktan sonra, Bargain kaptan yardımcısı seçimiyle ilgili kendisine sorulan soru karşısında şaşkına döndü. Doğru seçimin ne olacağından emin değildi ve açıkça yardım istedi. Asteğmen şöyle dedi, "Patson ya da Esme'yi seçin. Patson öyle görünmeyebilir ama emirlerini mürettebata iletebilen gürültücü bir çocuktur. Ayrıca parlak bir zekâsı var. Esme onbaşı rütbesine sahip, senden sonra gelen tek kişi ve daha önce birlikte görev yaptık, yani nitelikleri var. Ama unutmayın ki eş-lider sizin yokluğunuzda mürettebata liderlik edecek ve en çok iletişim kuracağınız kişi olacak." diye yanıtladı.

Bargain günün geri kalanında meditasyon yaparak zihnini sakinleştirmeye ve Esme'yle ilgili durumu kontrol altına almaya odaklandı. Meditasyon sırasında Esme konusunda iradesinin güçlendiğini hissetti; sanki artık onunla konuşurken burnunun kanamasını durdurabilirdi. Ancak Esme, dişiliğini kullanarak Bargain'in boşluğuna denk gelirse, Bargain yine de zorlanacağını biliyordu. Yine de Bargain, güçlü iradesine ve Esme'nin bir denizci olarak böyle bir şey yapmayacağına güvenmek yapabileceği tek şeydi.

Bu sırada bugün yaşadığı şeyleri düşündü Bargain. Daha çavuş rütbesinde olan Bargain adamakıllı bir göreve gitmeden bir geminin kaptanlığına getirilmişti. 6. Karargahın Capcom gibi denizci sayısı az bir adadan böyle bir görev istemeleri Bargain'in bu görevin başına gelmesine sebep olmuştu. Bu Bargain için büyük sayılabilecek bir görevdi. Eğer bunu hakkıyla yapabilirse Bargain için büyük bir başarı olacaktı.

Meditasyonu bitirdikten sonra birkaç saat uyumak için saat akşam 9 civarında yatağa gitti. Ancak bugün yoğun bir antrenman yapmadığı için gece 12'ye kadar uyuyabilmesi pek mümkün değildi. Saat 1'de kalkış planlanmıştı, dolayısıyla 12 civarında limanda olması ve yeni mürettebatla tanışması gerekiyordu.

Gece, liman sessiz ve sakin bir atmosfere bürünmüştü. Karavel tipi gemi, ay ışığının altında hafifçe sallanıyordu. Deniz hafif dalgalanırken, limandan yükselen tuzlu deniz havası etrafta dolanıyordu. Limanda, geminin yakınında sigara içen Ricky, Bargain'i görünce sigarasını yere attı. Sonra üstünü çiğneyip kaptana doğru yürümeye başladı. Selam çakıp "Hoşgeldiniz efendim! Ben de size nasıl seslenmem gerektiğini düşünüyorum. Size kaptan diyebilir miyim yoksa Çavuş diye mi seslenmem gerekiyor. Ya da komutanım mı demeliyim?" diye sordu. Sesi, sert görünüşüne nazaran biraz daha samimi geliyordu. Belki de birlikte yediğiniz yemek işe yaramıştır. Geminin güvertesinde ışık kıpırtıları vardı. Büyük ihtimalle gemide bazı ekip üyeleri olmalıydı.

Bargain güverteye çıkarsa elinde bir kutu elma taşıyan, denizci kıyafeti giymiş genç bir kız ile karşılaşacaktı. Masum güzelliği ile Bargain'i görecek ve durup onun kim olduğunu anlamak için merakla bakacaktı. Ucuna doğru koyulaşan beyaz saçlara ve gri büyük gözlere sahipti. Hafif bir makyajı ve sırtında denizci pelerini vardı. Ayrıca Bargain'in bu öğlen içinden geçirdiği dilek gerçek olmuştu. Anlaşılan son 5 yılda denizcilere gelen yeni giyim kurallarından habersiz olan Bargain ilk kez bir denizcide mini etek görüyordu. En azından bacaklarının büyük bir bölümü diz üstü çoraplar ile kapanmıştı.

Elma taşıyan kız:

Esme'nin arkasından bir şey söylemek istediğini anlayan ancak duygularına yenik düşmemek için ortamdan uzaklaşma ihtiyacında ısrar eden BArgain o kadar hızlı uzaklaşmıştı ki Soru(Kazı) tekniğini devreye sokup sokmadığından emin değildi.

Asteğmenin ofisinde ki sorusuna karşılık ise aldığı cevap sonrası Putson'u seçmeye karar vermişti. Esme'nin nişancılık yeteneklerine daha çok odaklanmasını istiyordu aldığı duyumlar sonrası. Bunu Putsona iletirken durumu şeffaf bir şekilde aktarmıştı ekibine.

"...İki kişi arasında kalsam da Putson'u yardımcı kaptan olarak seçmeye karar verdim. Aramızda ki iletişimi hızlı ve sağlıklı olarak sağlayacağına inanıyorum."

Odasına çekilen Bargain meditasyon ile göreve ve Esmeye hazırladığı zihni sonrası ekibini daha yakından tanımaya devam etmeliydi. Belki  bir denizci olarak Esme bu dişiliğini kullanmazdı kendisine karşı. Ama yine de genç kalbine bunun iyi geldiği söylenemezdi.

Çavuş rütbesini alalı bir hafta bile olmamıştı Bargain için. Dolayısıyla rütbesinin ağırlığı çabuk düşmüştü omuzlarına. İilk defa gideceği görev bir yana ilk defa sorumluluğunu aldığı mürettebat ile ne yapması gerektiğini de yeni görecekti.

Sonunda meditasyonu bitiren Bargain zihinsel olarak hazır olduğunu düşündü. Ancak 21:00'de girdiği yataktan yarım saat sonra kalkma ihtiyacı hissetti. Yatakta dönmek alışık olduğu bir şey değildi. İlk defa kafasını yastığa koyduğu gibi uyuyamadığı bir konumdaydı. Fiziksel olarak yorgunluk ile alakalı olabileceğini düşündü. Ancak asıl sorun üzerine binen görevin ağırlığıydı. Herhangi bir denizci için basit bir görevdi belki. Ancak daha öönce tecrübe etmediği bilinmezliğin ağırlığı büyüyordu aklında. Biraz hareket edip zihnini dağıtmaya karar verdi. Bütü rokushiki tekniklerini kullandığı 2 saat sonrası duş aldı. Ardından

Karavelin yanında Ricky ile karşılaşmıştı ilk olarak.

"Prosedür gereği 'komutan' konumundayım. Benden daha yüksek rütbeli biri olmadıkça 'komutanım' demen gerekiyor. Rütbeli biri varsa 'çavuşum' demelisin. Bana sorarsan 'Bargain-san' yeterli"

Ricky'nin kararını dinledikten sonra beraber güverteye bakmayı isteyecekti.

"Güverteye çıkıp bütm ekip olarak tanışalım"

Güvertede elma taşıyan bir kız görünce durdu. Kim olduğunu merak etti ve kızı incelemeye başladı. Giyim kurallarından habersiz görünüyordu. Ricky'e onun kim olduğunu soracaktı. Belki denizci bile değildi? Belki üst rütbeliydi? Eğer üssü ise bir şey söylemez ve tüm komutayı kendisine devrederdi. Eh böyle bir şey aslında işine de gelceğği için içten içe bunu ümit ettiğini fark etti. Ancak byle bir bilgi kendisine verilirdi, yani assı olmalıydı bu kız. O halde kendisini giyinişi konusunda düzeltmek üzere yanına çağıracaktı.

"Denizci üniforman nerede?"

diyerek basbayağı herhangi bir bahaneyi kabul etmeyeceğini belirten sert bir tonda soracaktı soruyu. Ardından gidip düzgün giyinmesini söyleyecekti ne cevap alırsa alsın. Ardından Putso'u soracaktı. Bu tür eksiklikler ile kendisinin ilgilenmesi daha yerinde olmalıydı

Yardımcı lider olarak Putson'u seçtikten sonra gece, karanlığın ve ay ışığının bir araya geldiği bir an. Bargain, uykusuz geçen zamanın ardından bir karar vermişti. İyi bir antrenman yapmak için eğitim sahasına doğru yola koyuldu. Rokushiki tekniklerini kullanarak ter atmaya karar verdi.

Bir süre boyunca antrenman yaptı Bargain. Her bir tekniği tek tek tekrar etti.

Bir süre sonra Bargain, Ricky'nin yanına gidip onun sorduğu soruyu yanıtladı. Ardından güverteye çıktı. Güvertede elma taşıyan genç bir kız, mini etekli haliyle dikkatini çekti. Bargain, ona doğru seslenerek yanına çağırdı ve üniformasının nerede olduğunu sordu. Kız, "Anlamadım?" derken Bargain, ona gidip düzgün bir şeyler giymesini söyledi. Kız, şaşkın bir ifadeyle "A-Ama bu benim denizci üniformam." diye yanıt verdi.

Anlaşılan, kız Bargain'in kim olduğunu bilmiyordu ya da gerçekten bunun denizci üniforması olduğuna inanıyordu. Belki de denizci pelerini taktığında istediği gibi giyinebileceğini düşünmüştü. Bargain, eğer sert bir şekilde diretirse, kız ona kim olduğunu soracaktı. Bargain'in çavuş olduğunu öğrenince, "Özür dilerim efendim. Daha kapalı bir şeyler giyeceğim," diyerek kamaralara inecekti. Eğer Bargain, kızın bahanelerini sabırla dinlemeye karar verirse, mini eteğin aslında yasal olduğunu öğrenecekti ve sonrasında ister izin verebilir, ister düzgün giyinmesi için emir verebilirdi. Kurallar her ne kadar belirli olsa da, üstün emri her zaman geçerliydi.

Sonrasında Bargain, Putson'u sordu ve onun yemekhane bölümünde olduğunu öğrendi. Yemekhane, geminin güvertesinde, geminin burun tarafında bulunuyordu. Kaptan kamarası ise kıç tarafında. Her iki bölümün kapıları geminin ortasındaki güverteye açılıyordu. Geminin -1. katına ise yemekhanenin içinden giriliyordu. Yelkenlerden küçük olan yemekhanenin üstündeyken büyük olanı ise güvertenin ortasında bulunuyordu. Kaptan kamarasının üstünde ise geminin dümeni konumlanmıştı.

Bargain yemekhaneye gittiğinde 3 yuvarlak masanın ortasında, ayakta konuşan iki kişiyle karşılaşacaktı. Birisi Putson ve diğeri yaşlı, elinde ustura tutarak bir şeyler anlatan, önlük giyen ama keskin bakışları olan bir adamdı. Kılığından aşçı olması muhtemel.

Aşçı?:

Rokushiki, teknikleri temel irade ve disiplinli çalışma ile elde edilebilen bir dövüş stiliydi. Tekniklerin temeliileri seviye dövüş tekniklerini basit temellere oturtarak kullanmaktan ibaretti.

Shigan tutturmak için hız gerekliydi. Sadece hızına odaklanırsa hedefi tutturamıyordu. Sabit hedeflerde sorun olmazdı ancak canlı bir hedef için etrafını ve rakibini gözlemlemeyi de bilmeliydi.

Geppou daha tek düze olsa da insanlar havada durmak için yaratılmamıştı belli ki. Bedeni havada fazladan bir tekme daha atmayı kaldırmıyordu sanki. En güçlü halterci bile bir insanı kaç kere kaldırıp indirebilirdi ki?

Soru tek bir çizgi üzerinde kolaydı. Ancak gideceğin yeri görmeden ilerlemek elindeki tabanca ile nişan almadan peşpeşe ateş etmekten farksızdı.

Rankyaku ile sadece toz kaldırdığı ve hiçbir kesik atamadığı günleri hatırlıyordu Bargain. Şu anki geldiği nokta ise yetmiyordu.

Tekkai ve kami-e bir saldırı altında olmadan kullanabileceği teknikler değildi. Shadow box* ile kami-e çalışmaya karar verdi. Önce babasının saldırılarını hayal etti. Ancak fazla hızlıydı. Ken ile olan antremanlarına odaklanarak devam etti.

Tekkai daha zordu. Ancak onu da havaya ağır taşlar fırlatıp üzerine düşmesine izin vererek denerdi. Gerçek hayatta bu kayaların düşmesinden daha ağır vuran pek çok kişi vardı. Eğer  saat uygun olsaydı üzerine top mermisi atılmasını isterdi antreman olarak.

Bedeninden çıkan ter zihnini açmasını sağlamıştı. Bu nedenle antremanın bittiğini belirten bir esneme hareketi yaptı. Gözleri şişen adelelerine kaydığında bunun tuhaflığını anlayamayacak yaştaydı henüz.

Güvertede ki kız ile muhabbeti beklediği gibi gitmiyordu.
Gayet açık bir durum.
Neyi anlamadın salak kız

Denizci üniforması olduğu iddia edilen kıyafete bir daha baktı Bargain. Ardından samimi bir özür ve otoritesine uyacağını belirtecek bir cevap almıştı.

"Üzerimize denizci üniforması giymeliyiz. Etek için kendi insiyatifini kullanabilirsin"

Altına giyeceği yasal, istediğini yapmasına izin verirsek ortayı bulabiliriz
Üzerine denizci üniforması çeksin de emirleri uygulamayı öğrensin!

Bu şekilde söylediği takdirde hem karşı tarafın hislerini duyduğunu ve izin verebileceğini kadarını serbest bırakarak kalp kırmamış olacaktı, hem de otoritesini sağlamak adına emirlere uyulmasını sağlayarak laubali bir tavra müsamaha gösterilmemesini sağlamayı umuyordu.

"Ayrıca ismini ve geldiğin adayı söyleyerek söz almamız gerekiyor."

Böylece disiplinli olunması gerektiğini de belirtip kuralları da hatırlattığını umuyordu.

Cevap aldıktan sonra çalışmalara devam edebileceğini kısaca belirtip Putsona bakmıştı. Putsonu yemekhanede bulan Bargain yanlarına gidip ne konuştuklarını soracaktı. Duruma göre sohbet açmanın yolunu bulmayı umuyordu.

*Gerçek bir antreman tabiridir. One piece evrenine uyması açısından Baki animesinde olduğu gibi abartılmıştır.

Bargain, Rokushiki tekniklerinin her birini ustalaşmak için irade ve disiplinle çalışmıştı. Shigan'ın hız gerektirdiğini, ancak hedefi vurmanın sadece hızla değil, aynı zamanda gözlem yeteneğiyle de mümkün olduğunu biliyordu. Geppou'yu kullanırken bedeninin sınırlarını zorladığını hissetse de, sıkı çalışmalarla bu atabileceği tekme sayısını arttırabilirdi. Soru tekniğinde doğru yönü görmeden hareket etmenin risklerini hatırladı. Rankyaku ile geliştiğini hissetse de, hala yeterli olmadığını biliyordu. Tekkai ve Kami-e tekniklerinde ise gerçek saldırılar olmadan tam olarak test edemeyeceğini anlamıştı. Yine de Kime-e tekniğini gölge boksu ile biraz test etme şansı oldu. Zorlu antrenmanlar zihnini açmış, ancak Bargain'in önünde uzun bir yol olduğunu kendisine hatırlatmıştı.

Bargain, kızla konuşurken asıl derdinin mini etekten çok, denizci üniformasına uygun giyinilmemesiydi. Karşısındaki denizci, Bargain'in disiplinle ilgili söylediklerini ciddiyetle dinledikten sonra elma kasasını tek eline alıp diğer eliyle selam durdu. Artık daha ciddi bir duruş sergiliyordu. "Özür dilerim efendim! İsmim Nanami, Altıncı Karargahtan geliyorum. Asteğmen Renzo tarafından rotacı olarak atandım. Üstümdeki siyah üniforma da denizci üniformasıdır. Bu model yeni olduğu için henüz yaygınlaşmadı. Siyah üniforma giyen denizcilerin beyaz şapka veya beyaz pelerin giymesi zorunlu olduğu için pelerin giydim. Ancak özellikle beyaz giymemi isterseniz, hemen giyebilirim," dedi. Sonra tek eliyle pelerinini çekip hafifçe görmen için döndü. Pelerinin üstünde büyük mavi Marine logosu dikkat çekiyordu. Ardından tekrar Bargain'e dönüp, "Ayrıca, ilk başta selam durmamamın sebebi, kim olduğunuzu bilmememdi. Sakıncası yoksa kim olduğunuzu öğrenebilir miyim?" diye sordu. Anlaşılan Bargain’in üniforma giymemesi, rütbesini belli etmiyordu; hatta dışarıdan sadece kaslı bir genç olarak görünüyor olabilirdi.

Bargain, siyah üniformayı ilk kez görüyordu. Normalde, çavuş rütbesine kadar denizciler beyaz giyerdi. Nanami yalan söylüyor gibi görünmüyordu, ancak durum biraz garipti. Denizciler arasında bazı kural değişiklikleri oluyordu ve Bargain bu değişiklikleri takip edememişti. Son zamanlarda bu yenilikler artmaya başlamıştı. Bargain'in bilmemesi Capcom gibi küçük bir adada, 19 yaşında yeni çavuş olmuş biri için bu pek de şaşırtıcı değildi. Ancak Bargain, bahriye eğitimi sırasında böyle bir üniformadan bahsedildiğini hiç duymadığına emindi.

Bargain, Putson'un yanına vardığında, Putson selam durarak samimi bir bağlılıkla "Hoş geldiniz, Çavuş." dedi. Bu selamlamayla aşçı da Bargain’in çavuş olduğunu anladı ve o da hemen selam durarak, "Hoş geldiniz, Kaptan. Ben Asteğmen Renzo'nun atadığı aşçıyım. Adım Valko," dedi ve masanın üzerine koyduğu şef başlığını başına taktıktan sonra elini, Bargain'in elini sıkmak için uzattı. Mizacı sert duruyordu. Daha farklı bir şeyler giyseydi rütbeli birisi olduğunu düşünebilirdin.

Bargain, ne konuştuklarını sorduğunda Valko gülümseyerek cevap verdi gerçi gülümsemesi pek hayra alamet gözükmüyordu, sokakta böyle gülümseyen biri görsen, gördüğün kişinin insan kaçakçısı falan olduğunu zannedebilirdin. "Putson ile gemideki görevlerimiz hakkında konuşuyorduk. Ben de ilk kez gemi ile bir göreve çıkıyorum, öncesinde 5. karargahta aşçılık vazifesindeydim." dedi. Putson da başını sallayarak araya girdi, "Valko, yemekte neleri hazırlayacağına karar veriyordu. Ben de ona kalkan balığı sevdiğimi söyledim. O da bana katıldı." dedi. Valko, "Evet kalkan balığını yakalaması zordur ancak oldukça lezzetlidir. Daha önce hiç yeme şansınız oldu mu çavuş?" diyerek sana yönelik soru sordu.

Ödüller ve XP: